Deprem, yaşamın birçok alanında ani bir şekilde yaşanan devrim niteliğindeki olaylardan biridir. Türkiye gibi sık sık depremlerle karşılaşan bir ülkede, her an her yerde bu felakete hazırlıklı olmak bir zorunluluk haline gelmiştir. Ancak, depremin meydana geldiği andaki tepkilerin çoğu, insan davranışları hakkında ilginç bilgiler sunabilir. Son günlerde yaşanan bir deprem anında yemekhanede yaşanan olaylar ise bu durumun ne kadar da karmaşık olduğunu gözler önüne seriyor. Bu yazımızda, o anki durumdan kaçanlar ve kalmayı tercih eden bir kişinin hikayesini detaylı bir şekilde analiz edeceğiz.
Yemekhanede meydana gelen deprem anı, çalışanlar ve öğrenciler arasında büyük bir panik yarattı. Sarsıntılar sırasında herkes farklı tepkiler verdi. Kimisi hemen dışarı fırlarken, kimisi korku içinde bayılma noktasına geldi. Bu tür durumların olağan tepkiler olduğu bilinse de, insanların kişisel tercihlerinin acil durumlarda ne kadar etkili olduğu da bir o kadar dikkat çekicidir. Bazı kişiler sağduyulu davranarak panikte bile kendilerini kontrol altında tutmayı başarabilirken, bazıları fırtınanın ortasında duygusal bir çöküş yaşayarak, durumu kabullenmekte zorluk çektiler.
Bir grup öğrenci ve çalışan depremin hemen ardından kendilerini güvenli bir alana atmak için hemen hareket geçtiler. Böyle dönemlerde, insanın içgüdüleri devreye girer ve hayatta kalma refleksi ön plana çıkar. Ancak, burada dikkat çekici bir durum yaşandı. O kalabalığın içerisinde, bir kişi diğerlerinden çok farklı bir tepki gösterdi; o kişi yemeğini bırakmadı. Evet, depremin ortasında sadece karnını düşünen biri vardı. Bu kişi için yemek, o an hayatta kalmanın ötesinde, bir rahatlama kaynağı haline gelmiş olabilir. Birçok insanın zihninde hayatta kalma ve güvenlik düşünceleri iç içe geçmişken, bir başkasının önceliği çok daha farklıydı.
Yemekhanede yemeğini bırakmayan bu birey, aslında pek çok kişinin dikkatini çeken bir durum oluşturdu. İnsanların bu tür olaylara verdiği tepkiler, yaşam şekilleri, geçmiş deneyimleri ve ruh halleri ile doğrudan ilişkilidir. Bu kişi için yemeğini bırakmak, belki de bir tür psikolojik savunma mekanizmasıydı. Kaos ve panik içinde görmek istemediğinden, kendini o an başka bir dünyada bulmuş olabilir. Yemek yeme eylemi, bir zamanlar sakinlik ve huzur getiren bir alışkanlık olarak, o anki zor olmayan bir gerçeklikte de devam etti. Bu durum, daima bir şeylerin peşinde koşan insan ruhunun karmaşıklığını gözler önüne seriyor.
Elbette ki acil durumlarda, uzmanların yüzyıllardır vurguladığı gibi, insanların güvenli bölgeleri hızla terk etmeleri en mantıklısıdır. Ancak bu genç bireyin yemeğini bırakmaması, yemeğin sadece bedensel bir ihtiyaç değil, aynı zamanda psikolojik bir yatıştırıcı rol oynadığını da kanıtlıyor. İnsanlar, stresli anlarda bazen alışkanlıklarına sarılırlar. Yemek yemek, birçok kişide mutlulukla ilişkilendirilen bir davranış olduğundan, bu durum baskı altında bile kendini rahatlatmanın bir yolu haline gelebilir.
Yaşanan bu durum, bizi insan doğasının derinliklerine inmeye davet ediyor. Depremler, hayatta kalma içgüdüsünü ve reflekse bağlı karar verme süreçlerini tetiklerken, aynı zamanda toplumsal dinamikleri ve bireysel davranışları da etkiler. Yemekhanedeki bu olay, insanların doğadaki çeşitli tepkilerini sergilerken, ruhsal dengeyi sağlamanın savunma mekanizmalarını da gözler önüne seriyor. Sonuç olarak, depremin yarattığı anlık panik ve bu panik içerisinde dahi verilen farklı tepkiler, insan psikolojisinin ne kadar karmaşık olduğunu bir kez daha hatırlatıyor. Bu olay, belki de kötü bir şeyin ortasında bile insanların eski alışkanlıklarına tutunarak, kendilerini bir nebze olsun güvende hissetme çabalarıyla doludur. Yemek yeme eylemi, kaçış değil, rahatlama ve huzur bulma arayışının bir yansıması olarak karşımıza çıktı.
Sonuç olarak, depremin yarattığı karmaşa içinde yaşanan o an, sadece yemeğin önemini değil, insanların duygusal durumlarını ve bu tür durumlarda verdikleri tepkileri de anlamamıza yarıyor. Bu yaşananlar, bir daha karşılaşma ihtimalimizin yüksek olduğu depremler ve diğer acil durumlar için hazırlık stratejilerimizin gözden geçirilmesi gerektiğini hatırlatıyor. İnsan davranışlarını ve kolektif ruh halini anlamak, krizin daha sağlıklı yönetilmesine olanak tanıyabilir. Bu nedenle, böyle durumlarla karşılaşıldığında yalnızca fiziksel sağlık değil, ruhsal sağlık da göz önünde bulundurulmalı ve bireylerin farklı tepkileri karşısında empati gösterilmelidir.